KADIN GÖZÜYLE Zuhal Mansfield DEİK
Türk Mısır İş Konseyi Başkanı Zuhal Mansfield Uzak Doğu ve bambu öğretisi Çok gezen mi, çok yaşayan mı bilir? Sorusunun cevabı bende yok. Benim gerçeğim gezerken çok farklı olaylara tanık olunduğu, tecrübe edin ildiğidir. Yaklaşık 11 yıl Çin'de yaşayan biri olarak aslında anlatacağım çok şey olduğunu düşünüyorum. Buradan bakınca U/ak Doğu, orada olunca Asya Pasifik ritüellerinin her birinin başlı başına bir öğretisi olduğu kanaatindeyim. Yaşadığım iki farklı öğretiden bahsetmek istiyorum. Asıl işim altın ticaretiydi ama fiyatlar hızla aşağıya gidiyordu. Şaka gibi ama altının onsu (Troy Ounce) $414 olmuş piyasayı sallıyordu. Ortalarda spekülatörlerin şehir efsaneleri tüm hızıyla yayılıyor endişe artıyordu. Takip eden yıllarda Endonezya Prensi, 75.000 kilo altınını piyasaya sürecek, İngiltere kıymetli metalden çıkıp kâğıda dönecekti. Altın madenleri maliyet kâr analizine direnemeyecek; tek tek kapatılacaklardı öyle ki; onsu $236 olacak ve ben altın işinden çekilecektim. 1990-1998 yılları böyle geçti 1992 yıllında mermer işiyle tanıştım. Bir yandan 999.9luk külçe altın işiyle uğraşırken diğer yandan mermer pazarını kurmaya başladım. Her bir gr fiyatı aşağıya indikçe ben Çin'de daha içerilere gidip numune veriyor, stok sahaları dolaşıyordum. Satışlar başta yavaş olsa da sonraları gittikçe artmaya başladı. Fuarlara katılıyordum. Standım Çinlilerden çok İtalyanların ilgisini çekiyordu. O zamanlar İtalya'nın ham madde tedarikçisi olduğumuzu bilmiyordum. I latta sattığım mermerlerin isimleri İtalyanca olduğu için birazda mahcubiyet duyuyordum. Onların isimleri telaffuz edişlermi dikkatlice dinleyerek aynı şekilde söylemeye çalışıyordum. Bugün bile geriye dönüp baktığımda 18 m2'lik stantta, kocaman Türk Bayrağını arka fona asıp, 60X150X2 cm olan her biri 60-65 kilo olan plakaları tek başıma dizip ve yine tek başıma katıldığun fuarlar gdir gözümün önüne... Dağıttığım numuneler, kataloglar, kartvizitler, nazar boncukları, lokumlar, minik çiniden yapılmış çerezliklerin haddi hesabı yoktur. Dile kolay 11 yıl boyunca her yıl 4 fuara katılıyordum. Altın fiyatlarının alarm verdiği günlerde mermer satışları yükseliyordu. Bölgenin en büyük satıcısı zamanın en büyük Mermer firması italyan Henrox'un, Uzak Doğu temsilcisi 55-60 yaşında Bay Antoninııo ile nihayet tanışmıştım, Aynı yaşlarda bir başka dev olan İspanyol Ingemar firmasının UzakDoğu Temsilcisi Krikor Kekecianla sohbet ediyorlardı. Krikor'un ya annesi, ya da babası Türk olduğu için çok güzel Türkçe konuşuyordu. Onun tecrübe ve tavsiyelerinden çok yararlandım. Krikor sık sık gelirdi, Antoninno ise benim gibi Hong Kong'da yaşıyordu. Fakat bir türlü dostlukkuramıyordum. Rastlaştığımızlıer yerde ben İtalyanca, O Türkçe hal hatır soruyor, ikimiz de İngilizce cevap veriyor ama katiyen işlerinüzden bahsetmiyorduk. O'ııa hiç ummadığım bir anda "Always I lappy I Iours" ta rastladım, durumu berbattı. Mala bilmediğim bir şeye çokiçerlemişti. İnanılmaz aksanı yüzünden zaten zor anladığım İngilizcesi daha vahimleşmişti, üstüne üstlük sözlerinin yarısı da İlalyancaydı. Yaklaşık bir saat konuştu lüç ses etmeden üzgün bir ifadeyle dinledim. Tahammülüm kalmamıştı gitmem gerekiyordu. Dayanamadım ve aniden sordum. • Antoninno sana bir şey sorsam bana doğruyu söyler miski? • Si Zuval bana Ninno diyebilirsin. (İtalyanların H yi V olarak telaffuz etmeleri ne şirin) O En sağlam ve en büyük alıcılar kimler Ninno? t İki tane Zuval sadece iki büyük var. Geri kalanlar onlar içrn çalışan firmalar. • ü! Bir saate yakın konuşmasında bana pazarın tüm inceliklerini anlattı ve ben başladım firmaları ziyaret etmeye. Birinden umudumu kestiğimde diğerine gidiyordum, İlk gidişimde toplantımız yaklaşık 30 dakika sürdü, ikincisinde daha kısa, sonrasında 5 dakika daha sonra toplantıya gecikti Mr. Lam. Oysa elimdeki mal fena sayılmazdı. Projelerde kullanılmaya başlanmıştı ama iş henüz benim istediğim boyuta gelmemişti. Neden bir Lürlü sipariş vermiyordu anlayamıyordum. Bir gün deposuna gittim onu bekledim, beni sabahın o saatinde depoda görünce şaşırdı, Çinliler iki ayağının üzerinde karşısında dııran hiç kimseye Nasılsın? diye sormazlar. Sorarsanız alaycı bir şekilde ama mutlaka soruyla cevap verirler. Sence nasılım? Konuşmaya da hep soruyla başlarlar. Başlangıç cümlesinin cevaplarıyla çok ilgilendiklerini sanmıyorum. Saate göre bir şeyler yedin mi? Öğle yemeğini yedin mi? Ayrılırken; mutlaka yemeğe gidelim, ara beni. Bazen iki taraf da aynı anda aynı şeyi söyler. â Zuhal Mansfield DEİK / Türk Mısır İş Konseyi Başkanı mansfield@turcomDney.com Uzak Doğu ve bambu öğretisi Çok gezen mi, çok yaşayan mı bilir? Sorusunun cevabı bende yok. İspanyol Ingemar firmasının UzakDoğu Temsilcisi Krikor Kekecianla Benim gerçeğim gezerken çok faildi olaylara tanık olunduğu, tecrübe sohbet ediyorlardı. Krikor'un ya annesi, ya da babası Türk olduğu için edin ildiğidir. çok güzel Türkçe konuşuyordu. Onun tecrübe ve tavsiyelerinden çok Yaklaşık 11 yıl Çin'de yaşayan biri olarak aslında anlatacağım çok yararlandım, şey olduğunu düşünüyorum. Buradan bakınca Uzak Doğu, orada Krikor sık sık gelirdi, Antoninno ise benim gibi Hong Kong'da olunca Asya Pasifik ritüellerinin her birinin başlı başına bir öğretisi yaşıyordu. Fakat bir türlü dostlukkuramıyordum. Rastlaştığımızlıer olduğu kanaatindeyim. Yaşadığım iki farklı öğretiden bahsetmek yerde ben İtalyanca, O Türkçe hal hatır soruyor, ikimiz de İngilizce istiyorum. cevap veriyor ama katiyen işlerinüzden bahsetmiyorduk. Asıl işim altın ticaretiydi ama fiyatlar hızla aşağıya gidiyordu. Şaka O'ııa hiç ummadığım bir anda "Always I lappy I Iours" ta rastladım, gibi ama altının onsu (Troy Ounce) $414 olmuş piyasayı sallıyordu. durumu berbattı. Hala bilmediğim bir şeye çokiçerlemişti. İnanılmaz Ortalarda spekülatörlerin şehir efsaneleri tüm hızıyla yayılıyor endişe aksanı yüzünden zaten zor anladığım İngilizcesi daha vahimleşmişti, artıyordu. Takip eden yıllarda Endonezya Prensi, 75.000 kilo altınını üstüne üstlük sözlerinin yarısı da İlalyancaydı. Yaklaşık bir saat piyasaya sürecek, İngiltere kıymetli metalden çıkıp kâğıda dönecekti. konuştu lüç ses etmeden üzgün bir ifadeyle dinledim. Tahammülüm Altın madenleri maliyet kâr analizine kalmamıştı gitmem gerekiyordu, direnemeyecek; tek tek kapatılacaklardı Dayanamadım ve aniden sordum, öyle ki; onsu $236 olacak ve ben altın • Antoninno sana bir şey sorsam bana işinden çekilecektim. 1990-1998 yılları ^ doğruyu söyler miski? böyle geçti * Si Zuval bana Ninno diyebilirsin. 1992 yıllında mermer işiyle tanışüm. (İtalyanların H yi V olarak telaffuz etmeleri Bir yandan 999.9luk külçe altın işiyle ne şirin) uğraşırken diğer yandan mermer « En sağlam ve en büyük alıcılar kimler pazarını kurmaya başladım. Her bir gr Ninno? fiyatı aşağıya indikçe ben Çin'de daha ^ İki tane Zuval sadece iki büyük var. içerilere gidip numune veriyor, stok 1 Geri kalanlar onlar içrn çalışan firmalar, sahaları dolaşıyordum. Satışlar başta • !!' yavaş olsa da sonraları gittikçe artmaya ' Bir saate yakın konuşmasında bana başladı. Fuarlara katılıyordum. 1 pazarın tüm inceliklerini anlattı ve Standım Çinlilerden çok İtalyanların ben başladım firmaları ziyaret etmeye, ügisini çekiyordu. O zamanlar İtalya'nın ham madde tedarikçisi Birinden umudumu kestiğimde diğerine gidiyordum, İlk olduğumuzu bilmiyordum. Hatta sattığım mermerlerin isimleri gidişimde toplantımız yaklaşık 30 dakika sürdü, ikincisinde daha İtalyanca olduğu için birazda mahcubiyet duyuyordum. Onların kısa, sonrasında 5 dakika daha sonra toplantıya gecikti Mr. Lam. isünleri telaffuz edişlermi dikkatlice dinleyerek aynı şekilde söylemeye Oysa elimdeki mal fena sayılmazdı. Projelerde kullanılmaya çalışıyordum. Bugün bile geriye dönüp baktığımda 18 m2'lik stantta, başlanmıştı ama iş henüz benim istediğim boyuta gelmemişti, kocaman Türk Bayrağını arka fona asıp, 60X150X2 cm olan her Neden bir Lürlü sipariş vermiyordu anlayamıyordum. Bir gün biri 60-65 kilo olan plakaları tek başıma dizip ve yine tek başıma deposuna gittim onu bekledim, beni sabahın o saatinde depoda katıldığun fuarlar gdir gözümün önüne... Dağıttığım numuneler, görünce şaşırdı, Çinliler iki ayağının üzerinde karşısında duran kataloglar, kartvizitler, nazar boncukları, lokumlar, minik çiniden hiç kimseye Nasılsın? diye sormazlar. Sorarsanız alaycı bir yapılmış çerezliklerin haddi hesabı yoktur. Dile kolay 11 yıl boyunca şekilde ama mutlaka soruyla cevap verirler. Sence nasılını? her yıl 4 fuara katılıyordum. Konuşmaya da hep soruyla başlarlar. Başlangıç cümlesinin Altın fiyatlarının alarm verdiği günlerde mermer satışları cevaplarıyla çok ilgilendiklerini sanmıyorum. Saate göre bir yükseliyordu. Bölgenin en büyük satıcısı zamanın en büyük Mermer şeyler yedin mi? Öğle yemeğini yedin mi? Ayrılırken; mutlaka firması italyan Henrox'un, Uzak Doğu temsilcisi 55-60 yaşında Bay yemeğe gidelim, ara beni. Bazen iki taraf da aynı anda aynı şeyi Antoninno ile nihayet tanışmıştım, Aynı yaşlarda bir başka dev olan söyler. TUHCDMONEY'COM . MART 2014 I 44 Mr Lam eliyle depo ofisi dediği yeri gösterdi. Nedense hiç bir zaman boş ve temiz olmayan sandalyeden, çay kavanozu, cup of soup, bir iki şey daha kaldırıp oturulabilir hale gelirdi ve mide durumumu öğrendikten sonra ikinci soruya geçti. • Türklerin hepsi senin gibi mi? • Azim ve disiplinden bahsediyorsak, ben bir örnek sayılabilirim. • I long Kong'da kaç yıl oldu? • 3 yıl. • Bambu yetiştirmeyi biliyor musun? • IIayır(buaradakapıyayöncldi) • Mutlaka yemeğe gidelim, ara beni. Konuşma sona ermişti. Ben de ona aynı şeyi söyledim. Onu Lakip eden iki hafta boyunca Bambu yetiştiren birini aradım. Bulup öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Bambu tohumu ekildikten tam 5 yıl sonra çatlıyor ve 6 haftada 27 metre uzuyormuş. Buradan nasıl bir ders çıkarmalıyım bilemedim, Bilmccc gibiydi bunu çözmeden Mr. Lam'ı aramak istemiyordum. Hayat devam ediyordu. Hong Kong'da bahardı ve her bahar gibi olağan bir gün yaşıyorduk işten erkcıı çıktık "Tayfun Signal 3" diye her yerde uyarı vardı. Bu iki saat içinde acilen kapalı bir yere git anlamına geliyordu. Bahar aylarının bir parçasıydı yağmurun tufan halinde yağması. Ertesi sabah ağaçların köklerinden çıkıp çatılara uçtuğunu, arabaların denize sürüklendiğini, teknelerin caddeye konduğunu görür ama normal hayatımıza devam ederdik. Bu havalarda en son kullanılacak şey şemsiyeydi. Elinizden fırlayıp birini yaralayabilirdi. Şeffaf naylon pardüsemi üstüme alıp, bankanın ATM (bankamatik) kuyruğuna girdim. Yağmur olanca hızıyla yağıyor, biz sıra bekliyorduk. Kartı içeride olanı saymazsak önümde 3 kişi vardı arkamda bir anda beş- altı kişilik kuyruk oluşuverdi, O sırada genç çocuk koşarak geldi kuyruğun en başına geçip karlı takıp işlem yapmaya başladı. Ben kırık dökük Çincem ile "hey sıraya gir, yaptığın ayıp" diye yüksek sesle itiraz ettim, O an koluma biri sertçe dokundu. Döndüm arkamda İd; yaşlı teyze: O yanlış yaptığını bilmiyor mu sanıyorsun ? Demek ki çok acele bir işi var, onu iki defa mahcup etme. Bambu yetiştir demiyor ki; iki dakika daha bekle diyor diye ekledi. Başını iki yana sallayarak mırıldanmasını sürdürdü "Sabırsız Guailpo" (yuvarlak gözlü beyaz kadm sabırsız) Bir an kim özür dilemeli diye düşündüm, sonra kültür farklılığımızı, ritüelleri derken biranda Mr. Lam'ın ne demek istediğini anladığımı fark etLim. Asyalı istikrarda kendini güvende hissediyordu. Tıpkı bambu gibi her şey ilk günkü gibi istikrar gösterirse ki; bu ciddi bir sabrın göstergesiydi, güven ortamı oluşuyor ve çokkısa zamanda hızla büyüme kaydediyordu. Benim yapmam gereken de buydu işte pazarda var olabilmek için istikrarlı, kararlı, sabırlı olmalı ve ürün kalitesini hep aynı çizgide tutmalıydım. O dönemin şartlarında bunu gerçekleştirebilmek için kaç defa Türkiye'ye geldiğimi Allah biliyor. 5. yılın sonunda Mr. Lam'e bir şişe Karya Şarabı gönderdim. Üzerine minik bir kari iliştirdim "Bambu çekirdeği beşinci yılında" yazdım. Takip eden hafta siparişler yağmaya başladı ve tam 10 yıl sonra Mr. Lam ile şirket ortağı olduk. Bugün gelinen noktada Türkiye, Çin'e yaklaşık 1 milyar dolarlık ihracat yapıyor. Bu pazarı kurmuş, bu ihracatı başlatmış, ciddi bir eınck ve zaman vermiş biri olarak bundan haklı bir gurur duyuyor, artan ihracat rakamlarımız karşısında inanılmaz duygulanıyorum. tZFAŞ fuarımız var dünyanın ııerdeyse 2. büyük fuarı sayılıyor. Artık Uzak Doğudan gelen ziyaretçilerimizin ne istediğini biliyoruz. Davranışımızdan, ürünlerimize yansıyan istikrarı gözardı etmeyelim. Hepimiz için verimli bir fuar olmasını ve çok güzel geçmesini canı gönülden diliyorum. yazdım. Takip^^ ^ yağnaya başlat 1 0 yıl Mr Lam eliyle depo ofisi dediği yeri gösterdi. Nedense hiç bir sonra Mr. Lam ile şirket ortağı olduk, zaman boş ve temiz olmayan sandalyeden, çay kavanozu, cup of soup, Bugün gelinen noktada Türkiye, Çin'e yaklaşık 1 milyar dolarlık bir iki şey daha kaldırıp oturulabilir hale getirdi ve mide durumumu ihracat yapıyor. Bu pazarı kurmuş, bu ihracatı başlatmış, ciddi bir öğrendikten sonra ikinci soruya geçti. eınck ve zaman vermiş biri olarak bundan haklı bir gurur duyuyor, • Türklerin hepsi senin gibi mi? artan ihracat rakamlarımız karşısında inanılmaz duygulanıyorum. • Azim ve disiplinden bahsediyorsak, ben bir örnek tZFAŞ fuarımız var dünyanın ııerdeyse 2. büyük fuarı sayılıyor, sayılabilirim. Artık Uzak Doğudan gelen ziyaretçilerimizin ne istediğini • I long Kong'da kaç yıl oldu? biliyoruz. Davranışımızdan, ürünlerimize yansıyan istikrarı gözardı • 3 yıl. etmeyelim. Hepimiz için verimli bir fuar olmasını ve çok güzel • Bambu yetiştirmeyi biliyor musun? geçmesini canı gönülden diliyorum. • IIayır(buaradakapıyayöneldi) -t • Mutlaka yemeğe gidelim, ara beni. • JJggrî Konuşma sona ermişti. Ben de ona aynı şeyi söyledim. Onu takip eden iki hafta boyunca Bambu yetiştiren birini aradım. Bulup j öğrendiğimde çok şaşırmıştım. ¦¦ Bambu tohumu ekildikten tam 5 yıl sonra çatlıyor ve 6 haftada 27metre uzuyormuş. * ;,*• Buradan nasıl bir ders çıkarmalıyım bilemedim. Bilmece gibiydi ] bunu çözmeden Mr. Lam'ı aramak istemiyordum. 3 Hayat devam ediyordu. Hong Kong'da bahardı ve her bahar VI gibi olağan bir gün yaşıyorduk işten erken çıktık "Tayfun Signal 3" 11 diye her yerde uyarı vardı. Bu iki saat içinde acilen kapalı bir yere II anlamına geliyordu. Bahar aylarının bir parçasıydı yağmurun j tufan halinde yağması. Ertesi sabah ağaçların köklerinden çıkıp i 1 çatılara uçtuğunu, arabaların denize sürüklendiğini, teknelerin ıj fi caddeye konduğunu görür ama normal hayatımıza devam - il J^ J ederdik. Bu havalarda en son kullanılacak şey şemsiyeydi. l^^Hn Elinizden fırlayıp birini yaralayabilirdi. Şeffaf naylon pardüsemi ^ t üstüme alıp, bankanın ATM (bankamatik) kuyruğuna girdim. Yağmur olanca hızıyla yağıyor, biz sıra bekliyorduk. Kartı içeride 1 . olanı saymazsak önümde 3 kişi vardı arkamda bir anda beş-altı ¦ 1 İI^İKİlIj^^KlI kişilik kuyruk oluşuverdi. H O sırada genç çocuk koşarak geldi kuyruğun en başına geçip karlı takıp işlem yapmaya başladı. Ben kırık dökük Çincem ile "hey sıraya gir, yaptığın ayıp" diye yüksek sesle itiraz ettim. O an koluma biri sertçe dokundu. Döndüm arkamda İd; yaşlı teyze: ^ ll S^T M» O yanlış yaptığını bilmiyor mu sanıyorsun? Demek ki çok acele bir işi var, onu iki defa mahcup etme. Bambu yetiştir demiyor ki; iki dakika daha bekle diyor diye ekledi.